#

Siyaset

“Hangi Erdoğan’ı muhatap almalıyız?”

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 27 Şubat 2015’te yaptığı “Vatanı satmak nasıl olur biliyor musunuz? Vatan satmak, bu topraklarda bin yıllık ortak geçmişi olan insanların birliğini, beraberliğini, kardeşliğini sağlayamayarak, ülkenin maddi, manevi kayıplara uğramasına göz yummakla olur…” açıklamasını hatırlatarak “Bu cümlelerin ve ardından bugün yaşadıklarımızın takdirini ben aziz milletimize bırakıyorum. Ancak karşımızda kaç Erdoğan var, doğrusu merak ediyorum. Hangisi gerçek Erdoğan? Biz hangi Erdoğan’ı muhatap almalıyız, doğrusu şaşırıyoruz. Seçim öncesi Nevşehir’deki mitinginde Netanyahu’yu katil ilan eden Erdoğan’ı mı, yoksa seçimlerin ardından New York’ta Netanyahu ile sarmaş dolaş pozlar veren Erdoğan’ı mı” dedi.

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, bugün partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında gündeme dair değerlendirmelerde bulundu. Karamollaoğlu, şunları söyledi:

“KUR’AN-I KERİM’İ YIRTIP, YAKACAK DENLİ BİR GÖZÜ DÖNMÜŞLÜKLE KARŞI KARŞIYAYIZ”

“Ne yazık ki son günlerde Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde dinimize ve değerlerimize alçakça saldırılar gerçekleştirilmektedir. Bütün insanlığın hayat rehberi, güzel ahlakı, adaleti, şefkat ve merhameti öğütleyen kitabımız Kur’an-ı Kerim’i yırtıp, yakacak denli bir gözü dönmüşlükle karşı karşıyayız. Bu ırkçı, faşist ve İslamofobik ruh hastalarına sessiz kalınması, hatta korunmaya alınması ise İslamofobinin Avrupa’da kurumsallaştığını göstermektedir. En son Lahey’de bizim ve diğer İslam ülkelerinin büyükelçiliklerinin önünde gerçekleştirilen saldırıda da görülmüştür ki Avrupa, yine iki yüzlü davranıyor. Bu ikiyüzlülük karşısında haykırmamız gerekiyor: Bu mudur sizin inançlara saygınız, bu mudur sizin hak ve hukuk anlayışınız, fikir ve düşünce hürriyeti denilince anladığınız sizin bu mudur?

Tam aksi bir durum yaşansa, Ankara’da, Tahran’da, İslamabad’da; Danimarka, Hollanda veya İsveç büyükelçiliklerinin önünde benzer hadiseler yaşansa rapor üstüne rapor yayınlayacak olanlar, şimdi üç maymunu oynuyor hatta bu hasta ruhlara kol kanat geriyorlar. Hadi Avrupa her zamanki gibi samimiyetsiz, tamam da İslam ülkelerine ne oluyor? Nedir bu sessizlik Allah aşkına? Türkiye, sadece 3-5 satırlık kınama bildirisi yayınlayacak, ardından da tüm olup bitenleri sessizce izleyecek bir ülke mi olmalıdır? Bir oldu, iki oldu; kınamalarla geçiştirdiniz. Defalarca görüldü ki, kınamadan anlamıyorlar; alçak saldırılara her gün bir başkası ekleniyor. İslam İşbirliği Teşkilatı, bu konuda iş birliği yapıp, had bildirmeyecekse ne zaman ve hangi konuda adım atacak? İsrail ile münasebetlerini iyileştirme yarışına girenler, Avrupa’nın gözüne girmeye çalışanlar, adeta ABD veya Rusya’nın kuklası olmayı şeref kabul edenler; nasıl bir zilletin içine düştüklerinin farkındalar mı acaba?

“SAYIN ERDOĞAN’IN, ELİNDE ON BİNLERCE FİLİSTİNLİ MAZLUMUN KANI OLAN BİR KATİLLE SARMAŞ DOLAŞ OLABİLECEĞİNİ DÜŞÜNMEK BİLE İSTEMEZDİK”

Sözün burasında Sayın Erdoğan’ın BM toplantısı için gittiği New York’taki temaslarına da değinmek istiyorum. Sayın Erdoğan’ın dost ve düşman tanımının her seçim öncesi ve sonrasında değiştiğini biz zaten biliyorduk. Ancak terör devleti İsrail’in en şedit başbakanlarından Netanyahu ile olan samimiyetinin bu denli ilerleyebileceğine biz bile ihtimal vermiyorduk. Cenaze namazında dahi muhalefet parti liderlerinin elini sıkmaktan ısrarla kaçınan Sayın Erdoğan’ın, elinde on binlerce Filistinli mazlumun kanı olan bir katille sarmaş dolaş olabileceğini düşünmek bile istemezdik. Şimdi net olarak görülüyor ki; seçim öncesi muhalefet bloğunu akla hayale gelmedik odaklarla işbirliği yapmakla suçlayanların, aslında kapalı kapılar ardında kimlerle iş birliği yaptığı çok açık olarak ortaya çıkmıştır.

Seçimlerin ardından hükümetin yaptıkları ve yapmadıklarıyla, ekonomi ve dış politikada attıkları adımlarıyla çok açık olarak görülmüştür ki; ABD, Rusya, AB ve İsrail, hepsi seçim sonuçlarından büyük bir memnuniyet duymaktadır. Çünkü onlar çok iyi biliyorlar ki; değil tek başına iktidar olması, Milli Görüş’ün iktidar ortağı olduğu bir dönemde ülkemizin Cumhurbaşkanının, Siyonistlerle sarmaş dolaş olamayacağını. Çünkü onlar çok iyi biliyorlar ki; Saadet Partisi’nin hükümette yer aldığı bir denklemde para bulmak için uluslararası tefecilerin kapı kapı gezilmeyeceğini. Çünkü onlar gayet iyi biliyorlar ki; biz gelince BOP’u yırtıp atacağımızı, faizcileri kapı dışarı edeceğimizi, ekonomi yönetiminde bildikleri gibi at koşturamayacaklarını. Geçmişte de Erdoğan ve Erbakan farkını da çok iyi biliyordu onlar, AK Parti ile Saadet Partisi’nin farkını da çok iyi biliyorlar bugün.

“İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ DÖNEM ARTIK; ‘DERİNLEŞMİŞ VE KALICI YOKSULLUK DÖNEMİ’DİR”

Saadet Partisi iktidarda olacak da emeklilerimize 7 bin 500 lira reva görülecek, mümkün mü? Saadet Partisi iş başında olacak da; IMF reçeteleri farklı ambalajların içinde uygulamaya konulacak, mümkün mü? Milli Görüş anlayışı değil 22 yıl, 22 ay iktidarda kalacak da; hem yüksek enflasyon hem yüksek faiz hem de yüksek kur sarmalına girilecek, Allah aşkına olacak şey midir bu? Seçimlerin üzerinden 4 ay geçti. Soruyorum; bırakın geride kalan 20 küsur yılı, şu son 4 ayda iyiye giden ne var? Bırakın en ufak bir iyileşmeyi, aksine her geçen gün problemlerimiz daha da derinleşiyor. İçinde bulunduğumuz dönem artık; ‘Derinleşmiş ve Kalıcı Yoksulluk Dönemi’dir.

Vatandaşlarımız; kıt kanaat geçinmeye çalışıyor, ayın sonunu getiremiyor, taksitlerini ödeyemiyor. Kredi kartı takibine düşüyor, sofrasındaki porsiyonlar gün be gün küçülüyor. Et, süt, peynir hatta artık yumurta bile alamıyor. Kış kapıda; on binlerce aile tüm kış yorganın altında ısınmaya çalışacak. Okullar açıldı; yine binlerce aile çocuğuna beslenme koyamamanın burukluğunu, hüznünü yaşıyor. İşsizlerimizin yanında, aldığı ücretle geçinemeyen binlerce insanımız da ek iş arıyor.

“KARŞIMIZDA KAÇ ERDOĞAN VAR, DOĞRUSU MERAK EDİYORUM, HANGİSİ GERÇEK ERDOĞAN?”

‘Vatanı satmak nasıl olur biliyor musunuz? Vatan satmak, bu topraklarda bin yıllık ortak geçmişi olan insanların birliğini, beraberliğini, kardeşliğini sağlayamayarak, ülkenin maddi, manevi kayıplara uğramasına göz yummakla olur. Vatanı satmak, yüksek faizle, yüksek enflasyonla, kötü yönetimle ülkenin ve milletin kaynaklarını heba etmekle olur.’ 27 Şubat 2015 tarihli bu konuşmayı kim yapmış biliyor musunuz? Sayın Erdoğan. Bu cümlelerin ve ardından bugün yaşadıklarımızın takdirini ben aziz milletimize bırakıyorum. Ancak karşımızda kaç Erdoğan var, doğrusu merak ediyorum. Hangisi gerçek Erdoğan? Biz hangi Erdoğan’ı muhatap almalıyız, doğrusu şaşırıyoruz.

Seçim öncesi Nevşehir’deki mitinginde Netanyahu’yu katil ilan eden Erdoğan’ı mı, yoksa seçimlerin ardından New York’ta Netanyahu ile sarmaş dolaş pozlar veren Erdoğan’ı mı? Seçim öncesi faiz lobilerine heyheylenen Erdoğan’ı mı, yoksa seçim sonrası faiz üstüne faiz arttıran, faiz lobileriyle seri toplantılar yapan Erdoğan’ı mı? Seçim öncesi işçiye, memura, emekliye, gençlere ve ev hanımlarına vaatlerde bulunan Erdoğan’ı mı, yoksa seçimlerin ardından hepsini unutan Erdoğan’ı mı?

Aylar geçti, hala 7 bin 500 lirayla geçinmeye çalışan emeklilerimize zam yapılacak mı, ne zaman yapılacak, Meclis açılınca mı yoksa yılbaşında mı bunlar konuşuluyor. Hakikaten ayıptır, yazıktır. Bu saatten sonra yapılan düzenlemenin bir anlamı da yoktur. Dalga geçer gibi her gün bir başka iktidar yetkilisi açıklama yapıyor. Günlerdir bu insanlar ne çekiyor, nasıl geçiniyor; umurlarında bile değil. 1 Ekim’den sonra Meclis’i onlara dar edeceğimizi bildikleri için, şimdi alelacele bir düzenleme yapmaya çalışıyorlar. Ne olurdu Meclis kapanmadan önce bu düzenlemeyi hep birlikte yapsaydık? Ne kaybederdiniz Meclis’i olağanüstü toplantıya çağırdığımızda; ‘gelin, bu düzenlemeyi hemen şimdi yapalım’ teklifimize evet deseydiniz de emeklilerimiz de 3 ay en azından bir nebze de olsa rahat edebilselerdi? Hâlâ birkaç ay daha erteleyebilir miyiz derdindesiniz, hâlâ kelime oyunlarıyla süreci uzatmaya çalışıyorsunuz.

“HİÇ KİMSE İNSANIMIZI BİR KEZ DAHA KANDIRMAYA KALKMASIN”

Ne iktidarın ne de doğrudan veya dolaylı ortaklarının vatandaşlarımızı düşündüğü, derdiyle dertlendiği falan yok. Bunun iyi idrak edilmesi lazım. Göstermelik karşı çıkışlarla, iktidarı uyarıyormuş gibi yapan açıklamalarla hiç kimse insanımızı bir kez daha kandırmaya kalkmasın. Karşımızda -mış gibi yapan bir iktidar ve -mış gibi yapan ortakları var; mesele bundan ibarettir. Daha da vahimi; sınırlarımızın kevgire dönüşü karşısında hiçbir açıklama yapmayan, vatandaşın alım gücünün gün be gün eriyişi karşısında sessiz kalan, uyuşturucu-siyaset-mafya üçgenine karşı sesini yükseltmeyenlerin, bir şeylerin ucu kendilerine dokununca birbirlerine nasıl sahip çıktıklarına şahit oluyoruz. Çok net ifade ediyorum: Biz Saadet Partisi olarak, siyasi anlayışımız ve ahlakımız gereğince; İktidar da yapsa insanımızın hayrına olacak her icraatın arkasındayız. Uyuşturucu tacirlerine, mafyalara, çetelere karşı kim mücadele veriyorsa onun yanındayız. Evlatlarımızı zehirleyenlere kim diz çöktürüyorsa, şehirlerimizin huzur ve güvenliğini bozanlardan kim hesap soruyorsa biz onların destekçisiyiz.

Pazar günü TBMM açılacak, şimdiden bugün buradan uyarıyorum; hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. İktidar, 2002’den bugüne alışık olduğu Meclis’ten çok farklı bir Meclis görecek bu dönem. Çünkü artık Saadet-Gelecek Grubu var, inanç, azim ve kararlılıkla biz orada olacağız. İktidar-muhalefet ayırt etmeksizin iyiyi, doğruyu, faydalıyı ve güzeli kim teklif ederse etsin yanıtımız evet olacak. Bakanlar arasında geçmişte bizimle birlikte olmuş mu olmamış mı, bize yakın mı değil mi bakmaksızın yanlışı kim yaparsa yapsın dimdik karşısına dikileceğiz. ‘Milletin Meclisi’nin, milletin hayrına olacak işlere imza atması adına büyük bir gayret sarf edeceğiz, bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.

“KÜRESEL GÜÇLERİN TEKERİNE ÇOMAK SOKMAYA DA DEVAM EDECEĞİZ”

Yine aynı şekilde Saadet Partisi olarak, küresel güçlerin tekerine çomak sokmaya da devam edeceğiz. Büyük Ortadoğu Projesi’ni her fırsatta milletimize anlatmaya, bu konuda kamuoyu oluşturacak ve engel olacak adımları atmaya devam edeceğiz. Aile yapımızı sarsan, kadını ve erkeği farklı tanımlar üzerinden tartışmaya açanlara karşı da yine mücadelemize kararlılıkla devam edeceğiz. Biz, iklim değişikliği tartışmaları üzerinden başka hesaplar güden emperyal güçlerin ne yapmak istediklerini de gayet iyi biliyoruz. Önümüzdeki günlerde de bu konuda verilere dayalı, gerçekte neyin olup bittiğini kapsamlı bir şekilde ele alan, uluslararası sözleşmelerdeki maddelerin olumlu ve olumsuz yönlerini tek tek irdeleyen bir değerlendirme yapacağımızın da bilinmesini isterim.”