#

Siyaset

“Sayın Kılıçdaroğlu, yemez ve yedirtmez”

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, Kayseri’de “CHP’nin Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu, bu vazifeyi en iyi şekilde yapabilecek olan bir insandır. Bazen soruyorlar, çok açık ve net ifade etmek istiyorum, ‘güveniyor musunuz?’ diye, ben Sayın Kılıçdaroğlu’na güveniyorum. Kendisiyle geçmişte birlikte mesai arkadaşlığı yapmış insanların bana söylediği iki husus var, birisi dürüsttür, yemez ve yedirtmez. Bu şu anda en çok ihtiyaç duyduğumuz özelliklerden birisi… Sayın Kılıçdaroğlu’na sahip çıkmanızı, onun Cumhurbaşkanı olabilmek için hem oy vermenizi hem de çevrenizdeki insanları ikna etmenizi bekliyorum. Eğer bu kadro iş başına gelirse 15 Mayıs’tan sonra Türkiye’nin çehresi değişecek. Yeni bir Türkiye kurulacak, nasıl bir Türkiye? Yaşanabilir bir Türkiye kurulacak” dedi.

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, Kayseri’de “CHP’nin Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu, bu vazifeyi en iyi şekilde yapabilecek olan bir insandır. Bazen soruyorlar, çok açık ve net ifade etmek istiyorum, ‘güveniyor musunuz?’ diye, ben Sayın Kılıçdaroğlu’na güveniyorum. Kendisiyle geçmişte birlikte mesai arkadaşlığı yapmış insanların bana söylediği iki husus var, birisi dürüsttür, yemez ve yedirtmez. Bu şu anda en çok ihtiyaç duyduğumuz özelliklerden birisi… Sayın Kılıçdaroğlu’na sahip çıkmanızı, onun Cumhurbaşkanı olabilmek için hem oy vermenizi hem de çevrenizdeki insanları ikna etmenizi bekliyorum. Eğer bu kadro iş başına gelirse 15 Mayıs’tan sonra Türkiye’nin çehresi değişecek. Yeni bir Türkiye kurulacak, nasıl bir Türkiye? Yaşanabilir bir Türkiye kurulacak” dedi.

Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Kayseri’de miting düzenledi. Mitinge; DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş da katıldı.

Mitingde konuşan Karamollaoğlu, şunları söyledi:

“Derdimiz bu ülkenin ihtiyaçlarını giderebilmek”

“Kayseri, benim kendi şehrim sayılır. Aslen Sivaslıyım ama benim çocukluğum ilkokul 1’e kadar Develi’de geçti. Ben Kayseri Lisesi’nde 5 sene okudum. 1959 yılında da buradan aslında Kayseri Lisesi baya güzel bir liseydi. Biz 8-10 arkadaş teknik üniversiteye girebildik. Ben de girmiştim o zaman, daha sonra da yurtdışı imtihanlarını kazandığımız için yine 10-15 arkadaş yurt dışına gittik. Onun için Kayserili yarı yarıya olmak benim için büyük bir memnuniyet vesilesi, ne zaman gelsem kendi memleketime gelmiş gibi hissediyorum. Bunu da ifade ederek sözlerime başlamak isterim. Kayseri’de okuduğum için Kayseri’nin benim üzerimde hakkı var. Elbette onu yerine getirmek de bir görev. Şimdi bir vesile çıktı. Allah nasip ederse 15 gün sonra seçimler yapılacak zor bir dönemden geçtik. Sayın Cumhurbaşkanı 21 yıldır görevde bulunuyor. Aslında Anayasa izin vermemesine rağmen oluşturulan algı neticesinde ‘bir 5 yıl daha verin bana Türkiye’yi uçuracağım’ dedi. Tabi Türkiye’yi uçuracağını sadece şimdi söylemiyor. Geçmişte de söylemişti. Bazı yerlerde Türkiye belki uçtu ama konacak bir alan bulamıyor bir türlü… Muhterem arkadaşlarım biz yapılanları inkâr etmeyiz. Doğru, yollar yaptılar, yüksek binalar yaptılar, köprüler yaptılar ama şunu ifade edeyim ki, 1’e mal olacak işi 3’e, 5’e mal ettiler. Sırtımıza bir kambur yüklediler. Bunu da görmek mecburiyetindeyiz. Biz bu seçimlere giderken bazı konularda ittifak etmemiz gerektiğini gördük ve altı siyasi parti bir araya gelerek Millet İttifakı’nı oluşturduk. Derdimiz bu ülkenin ihtiyaçlarını giderebilmek, sıkıntılarının üstesinden gelebilmek, ülkemizi hakikaten dünya ülkeleri arasında en ileri noktaya taşıyabilmek. Burada bulunan kardeşlerimizin de bulunmayanların da, herkesin mesut olmasını temin edebilmek. Bizim ısrarla söylediğimiz birkaç nokta var. Biz memleketimizi yaşanabilir bir ülke haline getirmek istiyoruz. Herkes ama, bizim gibi düşünen, bizim gibi inanan insanlar da, bizim gibi düşünmeyen hatta bize hasmane tavır sergileyen insanlar da mesut olsun bu ülkede yaşamaktan istiyorum. Bu bizim hedefimiz, eğer biz bunu sağlarsak kendi tabirimizle yeniden büyük Türkiye doğar, geçmişte dünyaya nizam veren, hakkı üstün tutan bir anlayışla hakikaten mazlumların yanında olan bir Türkiye oluşur ve bu oluşum yeni bir dünyanın kurulmasına vesile olur. Dışarıdan gelecek bir tehlike karşısında endişe duymayız.

“Adalet mülkün temelidir”

Elbette bizim bu adımları atarken gözetmemiz icap eden ilk konu, ahlaki ve manevi değerlere sahip çıkmak, bunun başında da adaleti tesis etmek gerekir. Adalet olmadan bir ülkede huzur olmaz. Barış olmaz, insanlar kendilerini emniyette hissedemezler. Onun için adalet mülkün temelidir. Biz bir araya geldiğimiz zaman, elbette önce bir Cumhurbaşkanı seçilecek. Dedik ki, bu konuda Allah razı olsun ömrünü farklı kesimlerde bu millete hizmetle geçirmiş, sonunda CHP’nin Genel Başkanı olmuş Sayın Kılıçdaroğlu, bu vazifeyi en iyi şekilde yapabilecek olan bir insandır. Bazen soruyorlar, çok açık ve net ifade etmek istiyorum, ‘güveniyor musunuz?’ diye, ben Sayın Kılıçdaroğlu’na güveniyorum. Kendisiyle geçmişte birlikte mesai arkadaşlığı yapmış insanların bana söylediği iki husus var, birisi dürüsttür, yemez ve yedirtmez. Bu şu anda en çok ihtiyaç duyduğumuz özelliklerden birisi Cumhurbaşkanı için söylüyorum, herkes için geçerli… İki, bir meseleyi üstlenirse onu başarıyla tamamlamak için bütün gücünü sarfeder, ortaya koyar. Bizim istediğimiz ne? Derdimiz çok, problemlerimiz çok, biz bu problemlerin halli için önce Cumhurbaşkanı’nın tavrına bakarız. Bundan dolayıdır ki benim kendisine bir güvenim var amma bende en çok etki bırakan özellik, kendisinin siyasi hayata atıldıktan sonra bir noktada bir tavır sergiledi. Dedi ki, ‘geçmişte birçok şeyler olmuştur, bizler de insanız, hata yapmış olabiliriz gelin helalleşelim’ dedi. Bakın bu o kadar önemli bir tavır ki, helalleşmeye bile yanaşmadı bugünkü iktidar, helalleşmeye bile… Bizim yuh çekmeye ihtiyacımız yok ama helalleşme mefhumu önemlidir. Helalleşmek istemek, ‘ben evet geçmişte hata yapmış olabilirim, gelin oturalım, yanlışlarımızı ortaya koyalım, bundan vazgeçelim, biz de yapsak, siz de yapsanız fark etmez’ bu bendeki güven duygusunu pekiştirdi. Bundan dolayı da kendisiyle de görüştüm. Erbakan hocamızı anma toplantılarına davet ettim. Daha sonra bir Kudüs mitingi yaptık, oraya da çağırdık. Her toplantıda yapmış olduğu konuşmalar, verdiği mesaj hakikaten gönlümüze taht kurdurdu. Bu seçimlerde de siz Kayserili kardeşlerimizden Sayın Kılıçdaroğlu’na sahip çıkmanızı onun Cumhurbaşkanı olabilmek için hem oy vermenizi hem de çevrenizdeki insanları ikna etmenizi bekliyorum. Bu önemli bir iş, elbette onun arkasından biz siyasi partiler olarak da bir araya geldik. Müştereken CHP sıralarında adaylarımızı gösterdik. Mahmut bey de bizim İl Başkanı’mızdı eskiden, Genel Başkan Yardımcımız şu anda adayımız, elbette biz onlara da destek vermenizi, Kayseri’de en güçlü neticeyi bizim almamızı arzu ediyoruz. Bunu sadece bizim arkadaşlarımız Milletvekili olsun, sadece Sayın Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı olsun diye değil, samimi olarak inanıyorum ki eğer bu kadro iş başına gelirse 15 Mayıs’tan sonra Türkiye’nin çehresi değişecek. Yeni bir Türkiye kurulacak, nasıl bir Türkiye? Yaşanabilir bir Türkiye kurulacak.

Her yerde adalet gözetilecek, biz harama el uzatmayız. Kimsenin malına göz dikmeyiz, hiçbir zaman yetim malı yemeyiz. İsraf yapmayız, bir yerde bir kişiye görev verilecekse mutlaka ehlini ararız, işi ehline veririz. Bakın ben size bazı konuları ifade ediyorum. Bir iş adamının bile başarılı olabilmesi bu söylediğim prensipleri uygulamasıyla mümkündür, başka türlü mümkün olmaz. Özellikle devlet yönetiminde bu sözler çok büyük önem taşır. Sadece söz, adil olalım. Sanki basit bir şeymiş gibi, adil olmak bugünkü iktidar bir türlü anlayamadı. 21 sene geçti adaleti bazen dillerine alıyorlar ama ne olduğunu bilmiyorlar maalesef… Biz adaleti Allah nasip ederse 15 Mayıs’tan sonra tesis edeceğiz. Kimse haksızlığa uğramak endişesini taşımayacak. Elbette bunlar tek başına yetmez bunlar devletin yönetimin temelini oluşturmak için dile getirilir, uygulanır. Onun arkasından da bu ülkeyi ayağa kaldırabilmek için topyekun bir seferberliğe ihtiyaç var. Bizim şu anda problemlerimizi sıralamaya kalksak, saya saya bitmiyor. Evet yolumuz var da işsiz insanımız iş bulamıyor. Milyonlarca işsiz insanımız var. Bir kısmı bu işsiz dediğimiz insanlardan bir kısmı devletten bir miktar yardım aldığı için sanki işi varmış kabul ediliyor. İş bulmak için müracaat ettiğinde yardım kesiliyor. Onun için de iş bulmak için müracaat etmiyor. Ne kadar var böyle insanlar? Emin olun 10 milyon, 15 milyon civarında geçimini sağlayamayan, küçük yardımlarla hayatını idame ettirmeye çalışan mağdur olan insanlar var. Biz bu insanların Allah nasip ederse tamamına iş vermek mecburiyetindeyiz.

Nasıl olacak bu iş? Biz kalkınmada büyük bir hamle yapacağız. Üretime dönük yatırımları sadece İstanbul, Kocaeli, Bursa, İzmir, Batı Anadolu’ya yığmayacağız. 81 vilayet bu yatırımlardan pay alacak. Kayseri bunların merkezinde, Kayseri’nin özelliği var. Kayserili işini bilir. Kendisine bir iş tebliğ edilirse onun üstesinden gelir, zekâsı var, pratik ticari anlayışı var ama maalesef Kayserili kardeşlerimizin bu vasıflarını bugünkü iktidar değerlendiremiyor. Son zamanlarda Kayserili güç kaybetti. Sanayileşme sırasında eskiden en ön saflarda yer alırdı şimdi gerilere düştü. İstihdam azaldı, yeni yatırım yapılmaz hale geldi. Biz buna rıza gösteremeyiz. Bugün Kayseri’nin en gözde tesislerinden bir tanesi TAKSAN… TAKSAN’ın temeli ne zaman atılmıştı? Erbakan hoca tarafından 30-40 sene önce… O zaman, ‘bu fabrikalar çalışmaz’ dediler. Sonra ne oldu? Bütün takım tezgâhları fabrikalarını getirdi Kayseri’ye topladılar. İlk başlangıçta uygun olmayan bir özelleştirme yapıldı ama onun arkasından bugün TAKSAN Türkiye’nin en gözde tesislerinden biri haline geldi. Binlerce insanımız çalışıyor. Dünyanın her tarafına ihracat yapıyor. Bu ne gösteriyor? Marifet iltifata tabidir. Siz eğer becerikli olan insanlara imkanları verir, tahsis ederseniz devrim mahiyetinde iş yaparlar. Kayserilinin bu becerisi var.

15 Mayıs’tan sonra birdenbire bir patlamayla karşılaşacağız inşallah sizler de memnun olacaksınız, biz de vesile olduğumuz için memnun olacağız. Bunlar yeter mi? Hayır. İşsizlik önemli bir meseledir ama çalışan insanın aldığı ücret de önemlidir. Bugün öyle bir noktaya düştük ki çalışan insanlar hep açlık sınırında bir maaşa mahkûm ediliyor. Bunu benim aklım almıyor. Açlık sınırı, toplu sözleşmeye otururken sendikalara da bazen kızıyorum. Açlık sınırında müzakere, bir insanın karnı doyarsa yeter, diğer geçimi? elektrik parasını, faturayı, gazı, çocuğunun masraflarını kim karşılayacak? ‘O beni ilgilendirmez’ diyor devlet. Yok arkadaşım biz buna razı değiliz. Bizde yoksulluk sınırı denen bir sınır var. Biz bunu söylediğimiz zaman garipseyenler de var ama açlık sınırı ile yoksulluk sınırı arasında üç misli fark var. Zaten ben rakamları karıştırdım takip edemiyorum. Açlık sınırı bir ara 3 bin 500’dü, sonra 4 bin oldu, sonra 6 bin oldu, 7 bin, 9 bin, 10 bin… Şimdi karıştırdım 11 bin mi, 12 bin mi bilmiyorum ben ama bu seviyelere çıktı. Yoksulluk sınırı dediğin ne? Yoksulluk sınırı da ister istemez 30 binleri geçti. Kaç kişi var 30 bin lira maaş alan aranızda? 30 bin değil, 15, 10 bini bulan bile zor. Olur mu böyle bir mantık? Emeklinin haline bak, bütün ömrünü harcamış, emeklilik hakkını kazanmış ama emekli olduktan sonra karnını doyurmakta, çocuğunu okutmakta zorlanıyor. Biz buna rıza gösteremeyiz. Bunların hepsi değişecek. Bu değişiklik o kadar zor değil. Kime neyi vereceğinize siz karar vereceksiniz. Bu iktidar devam ederse 3, 5 tane müteahhit deveyi hamutuyla yutuyorlar tabiri caizse, biz de diyoruz ki, ‘yok 85 milyon insan var bu ülkede’ biz 85 milyonun hakkını gözetmekle mükellefiz.”