#

Siyaset

“Gerçeklerle yüzleşmekten korkuyorlar”

Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Her türlü suçlamaya biz muhatap oluyoruz. Biz devleti yönetmiyoruz ki. Efendim, işte ‘Kılıçdaroğlu Kandil’le konuşuyor, görüşüyor’ diyor. Bunu söyleyen insanı, insan olarak kabul etmiyorum. Kardeşim, sen bir devleti yönetiyorsun. Bu devlette bir Milli İstihbarat Teşkilatı denen bir kurum var. Eğer ben Kandil’le görüşüyorsam, PKK’yla görüşüyorsam sen bunun delillerini çıkarırsın, elime de kelepçeyi vurursun, atarsın mahkemeye. Peki niye iftira atıyorsun? Hangi gerekçeyle iftira atıyorsun? Eğer bir terör örgütüyle muhatap olduysam, eğer bir teröristle yan yana gelip konuştuysam Allah belamı versin. Aksi halde, bu iftirayı atanın Allah belasını versin, nokta. Başka ne söyleyeyim ben. İnsanda biraz ahlak olur” dedi. Kılıçdaroğlu, “İmralı’yla da belli aralıklarla görüşüyorlar. Görüşmelerin amacı; kendilerine destek vermesi için ikna turları var. Biz, bunu da biliyoruz. Açıklamak doğru olmaz. Bir kamu görevlisini açıklamak doğru olmaz” diye konuştu.

Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Her türlü suçlamaya biz muhatap oluyoruz. Biz devleti yönetmiyoruz ki. Efendim, işte ‘Kılıçdaroğlu Kandil’le konuşuyor, görüşüyor’ diyor. Bunu söyleyen insanı, insan olarak kabul etmiyorum. Kardeşim, sen bir devleti yönetiyorsun. Bu devlette bir Milli İstihbarat Teşkilatı denen bir kurum var. Eğer ben Kandil’le görüşüyorsam, PKK’yla görüşüyorsam sen bunun delillerini çıkarırsın, elime de kelepçeyi vurursun, atarsın mahkemeye. Peki niye iftira atıyorsun? Hangi gerekçeyle iftira atıyorsun? Eğer bir terör örgütüyle muhatap olduysam, eğer bir teröristle yan yana gelip konuştuysam Allah belamı versin. Aksi halde, bu iftirayı atanın Allah belasını versin, nokta. Başka ne söyleyeyim ben. İnsanda biraz ahlak olur” dedi. Kılıçdaroğlu, “İmralı’yla da belli aralıklarla görüşüyorlar. Görüşmelerin amacı; kendilerine destek vermesi için ikna turları var. Biz, bunu da biliyoruz. Açıklamak doğru olmaz. Bir kamu görevlisini açıklamak doğru olmaz” diye konuştu.

CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, gazeteciler Doğan Şentürk, İlker Karagöz, Tülay Ünal Öçten ve Engin Yılmaz’ın  programına konuk oldu, gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.

Kılıçdaroğlu’nun sorulara verdiği yanıtlardan öne çıkanlar şöyle:

“GERÇEKLERİ HALKIN ÖĞRENMESİNDEN KORKUYORLAR, GERÇEKLERLE YÜZLEŞMEKTEN KORKUYORLAR”

(‘Kademeli emeklilik ve kredi kartı borcunun faizinin silineceğiz’ söylemi ve buna ilişkin atılan SMS’lere BTK’nın engel getirmesi üzerine yöneltilen soruya) Devlet dediğiniz kurum ayrıdır, parti ayrıdır. Bunlar, devleti, parti devleti haline dönüştürdüler. Eğer bunları rahatsız edecek bir şey varsa normalde seçime gidiyoruz, Yüksek Seçim Kurulu var. Yüksek Seçim Kurulu bir karar alır, gereğini yapar, biz de itiraz etmeyiz. Ama Yüksek Seçim Kurulu tamamen devre dışı bırakılıp, BTK Başkanı’nın kendi felsefesine uygun şekliyle ‘ben bunu yasaklıyorum’ değil… Eğer bir yasak getiriyorsa aslında bu doğru değil. Demokrasiye, kurallara aykırıdır. İşin Türkçesi; korkuyorlar, gerçekleri halkın öğrenmesinden korkuyorlar, gerçeklerle yüzleşmekten korkuyorlar.

“KORKUYORLAR VE KORKACAKLAR”

Evet, söyledim, bir düzenleme yaptılar. 8 Eylül 1999 tarihine kadar, eğer emeklilik için başvuruyorsanız yararlanıyorsunuz. Bir gün sonra eğer sigortalı olduysanız, yani 8 Eylül değil de 9 Eylül’de sigortalı olduysanız emekli olmanız için tam 17 yıl geçmesi lazım. Bu adalet midir? Bunu düzelteceğimi söyledim. Yanlış bir şey mi söyledim? Hayır. Söylediğim doğru. Tarihler doğru. Bir geçiş dönemi olması gerekirdi. Geçiş dönemi koymadılar. Ben de taahhüt ettim. Gelirsem bir geçiş dönemi yapacağım, geçiş dönemine uygun olarak insanlar emekli olacaklar. Korkuyorlar ve korkacaklar.

“YAPILAN BİR DÜZENLEME HAKSIZDI, ADALETSİZDİ. BİR GÜN YÜZÜNDEN 17 YIL BİR KİŞİ GEÇ EMEKLİ OLAMAZ”

Ben, buradan bütün çalışanlara seslenmek isterim. Sandığa gidin. Hakkınızı arıyorsanız ve gerçekten bu hakkın size verilmesini istiyorsanız oyunuzu vereceksiniz, oyunuzu Millet İttifakı’ndan yana kullanacaksınız. Yok, ‘Hayır ben 17 yıl da 20 yıl da beklerim. Ne olursa olsun ben gidip Cumhur İttifakı’na oy vereceğim’ diyorsanız devam edin, gidin oyunuzu oraya verin. Ama sızlamayın, ağlamayın. Ben, bir adaletsizliğe karşı toplumun dikkatini çektim. Yapılan bir düzenleme haksızdı, adaletsizdi. Bir gün yüzünden 17 yıl bir kişi geç emekli olamaz. Bunun makul bir geçiş süreci içinde dengelenmesi ve herkesin makul bir süre içerisinde emekli olması lazım. Olması gereken buydu.

“DEVLETİN KURUMLARINI AYAKLANDIRARAK, DEVLETİN KURUMLARINA YASAK GETİRTEREK SEN BİR ŞEYLER KAZANACAĞINI MI SANIYORSUN”

Yasak, korktuklarından kaynaklanıyor. Sanıyorlar ki biz bunu dillendirmezsek kimse bilmiyor. Aslında bütün emekli olmak isteyenlerin hepsi bunu biliyorlardı, ama kimse dillendirmiyordu. Nasıl çözüleceğini de kimse söylemiyordu. Gayet açık ve net dillendirdim, söyledim. Korktular, yasak getirdiler. Ya hangi çağda yaşıyoruz, neden korkuyorsunuz? Açıkça söyledim; eğer Erdoğan gerçekten çekinmiyorsa, cesareti varsa çıkar karşıma, bunları bana sorar. Sen gidip de BTK’dan ne umuyorsun. Devletin kurumlarını ayaklandırarak, devletin kurumlarına yasak getirterek sen bir şeyler kazanacağını mı sanıyorsun? Çıkarsın karşıma, gelirsin. Siz nasıl bana sorular soruyorsanız, cevap veriyorsam Erdoğan da gelir, oturur burada. Siz veya başka gazeteciler veya Erdoğan’ın seçtiği gazeteciler olsun, onlar da gelsinler, hep beraber sorarlar, biz de yanıtlarız. Gerçeği halkın öğrenme hakkı vardır.

“O TELEVİZYONLARI İZLEYENLER DE BENİM NE SÖYLEYECEĞİMİ BİLMEK İSTERLER”

(AKP’den İzmir Milletvekili adayı olan Savcı Sayan’ın attığı SMS’lere BTK’nın engel getirmemesine ilişkin sorulan soruya) Onları görmezler, çünkü onlar iktidardan yanalar. Engellemeye çalışıyorlar. İstedikleri kadar engellemeye çalışsınlar, bu halka bütün gerçekleri söyleyeceğim. Kendi televizyonlarına da yasak getirdiler. Keşke beni davet etseler o televizyonlara. ‘Gel arkadaş buraya koşulsuz.’ AK Parti iktidarına destek veren pek çok kişi var, beni davet etsinler. Gidelim, çıkalım televizyonlarına, istedikleri soruyu sorsunlar. En azından o televizyonları izleyenler de benim ne söyleyeceğimi bilmek isterler. Gelsin, ben de onlar da oturalım, sorsunlar. Ama cesaret edemiyorlar.

“İKTİDARDAN GİTMEMEK İÇİN DEVLETİN BÜTÜN KURUMLARINI DEVREYE KOYUYORLAR”

(İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun Oy ve Ötesi’ne engelleme girişimine ilişkin yöneltilen soruya) İktidardan gitmemek için bütün yolları deniyorlar, devletin bütün kurumlarını devreye koyuyorlar. Devletin TRT’sinden tutun, BTK dediğimiz Bilgi Teknolojileri Kurumu’na kadar bütün kurumları kontrol altına almışlar. Başlarındaki kişiler, liyakatli kişiler değil, saraydan talimat alan kişiler. Dolayısıyla bu kişiler, devleti çürüttüler, devletin kolonlarını yıprattılar. Devlete olan saygıyı düşürdüler. Yargıya olan güven azalmaya başladı. Parlamento bir şekliyle işlevsiz bırakıldı. Biz, yeniden bu devleti inşa etmek zorundayız. Devletin kurumlarına saygınlık kazandırmalıyız. Bu kurumlar bir kişinin değil, 85 milyonun kurumları bunlar. Bu kurumlar bir kişinin hakkını değil, 85 milyonun hakkını sorar. Bu kurumlar bir kişinin talimatıyla hareket etmez, etmemelidir. Yasalar var, yasalar çerçevesinde adım atması ve yasaların gereğini yapması lazım.

“SİZİ ARTIK KİMSE KURTARAMAZ”

Kaybedeceklerini biliyorlar, korkuyorlar. Gitmemek için devletin bütün kurumlarını kullanıyorlar. Başlarına yandaşlarını getirdiler. Sanıyorlar ki yandaşlar kendilerini kurtaracaklar. Sizi artık kimse kurtaramaz. Siz, halka hesap vermek zorundasınız. Halkın önüne çıkmak zorundasınız. Halk, gerçekleri bir şekliyle bilecek. Hayatından biliyor zaten. Pazara gittiği zaman gerçeklerle yüz yüze geliyor. Hayatın ne olduğunu zaten görüyor. Evladı, çocuğu işsiz, görüyor. Dışarıda peynir ekmek gibi satılan uyuşturucuyu görüyor. Hayatın bütün sıkıntılarını yaşıyor bu insanlar. Dolayısıyla bu insanlara gerçekleri anlatmak lazım. Farklı bir dünya anlatıyorlar, farklı şeyler söylüyorlar onlara. Montaj videoları hazırlatıyorlar, seyrettiriyorlar onlara. Ama hayat çok daha farklı. İnsanlar, sonuçta hayatın gerçeğiyle yüz yüze gelecekler.

“BUNUN PARLAMENTOYLA HİÇ İLGİSİ YOK”

(Meclis’teki çoğunluğun vaatlerini gerçekleştirmesini nasıl etkileyeceğine ilişkin) Emekli olmak isteyenler için düzenlemenin yasal olması lazım ve parlamentodan geçmesi lazım. Siz kademeli ve adil bir düzenleme yaparsanız, bir gün yüzünden 17 yıl kaybeden bir düzeni değiştirir ve makul bir geçiş süreci sağlarsanız kim itiraz edecek. Ben merak ediyorum, AK Partili bir milletvekili diyecek mi, ‘Hayır, ben buna itiraz ediyorum’. ‘17 yıl, makul olanıdır’ der mi? Demez. Akıl var, mantık var. İkincisi ise bilmiyorlar, devleti de bilmiyorlar, çıkan yasaları da bilmiyorlar. Aslında bankalarla Hazine oturacak, konuşacak. Bankalar, şu anda çek alacaklarını bir şekliyle varlık yönetim şirketlerine zaten satıyorlar. Belli indirimlerle, komisyonlarla satıyorlar. Alıyor varlık yönetim şirketi, avukat ordusu var, avukatlarıyla o alacakları tahsil ediliyorlar. Bu tamamen bir sözleşme. Dolayısıyla bunun parlamentoyla hiç ilgisi yok. Diyorum ya devleti nasıl yöneteceklerini bilmiyorlar. Çıkardıkları kanunları da bilmiyorlar.

“DEVLET BÜTÇESİNİ SARSACAK BİR RAKAM DA DEĞİL. SON DERECE MÜTEVAZİ BİR RAKAM. ONU SİLECEĞİM, VATANDAŞ RAHATLAYACAK”

Bu gayet basit. Oturulacak, çağrılacak banka genel müdürleri, Hazine Müsteşarı da orada olacak. Diyecekler ki ‘Vatandaşların size ne kadar çek borcu var’. Sayacaklar, ‘şu kadar’. ‘Bunun faizi ne kadar?’ ‘Şu kadar.’ ‘Bunu siz varlık yönetim şirketine kaçtan satıyordunuz?’ ‘Şundan satıyorduk.’ ‘E Hazine olarak ben alıyorum. Faizi siliyorum, vatandaş rahatlasın. Ana parayı da 36 taksitle geri alacağım.’ Bu kadar basit bir işlem. Sen Beşli Çete’nin borcunu silerken kimse ses çıkarıyor mu, benim dışımda? Beşli Çete’nin borcunu siliyorsun. Alacaklara var. Dünyanın faizi var. E ben, milyonlarca kişinin kredi kartı borçları var, ödeyemiyorlar; evler, yuvalar dağılıyor, ben bunu farkındayım. Biliyorum. Pek çok şikayet geliyor. Ben onların faizlerini sileceğim. Bu kadar basit. Rakam, çok büyük bir rakam da değil. Devlet bütçesini sarsacak bir rakam da değil. Son derece mütevazı bir rakam. Onu sileceğim, vatandaş rahatlayacak.

“‘BEN, HAYIR, EMEKLİYE 15 BİN TL VERİLMESİNE KARŞIYIM’ MI DİYECEKLER”

(Vaatlerinin parlamentodan geçmesinin zor olup olmaması üzerine sorulan soruya) Ne diyecekler? ‘Ben, hayır, emekliye 15 bin TL verilmesine karşıyım’ mı diyecekler? Ne diyecek? Onu söyleyemez. Nasıl söyler efendim. Baştan ‘Emekliye iki bayramda ikramiye verilsin’ dediğimde kıyameti koparmışlardı. Ne yaptılar, sonra verdiler. Asgari ücret kadar diyorum. Verilir. Onlar, devleti 22 yıldır yönetiyorlar ama devletin ne olduğunun farkında değiller. Bütçe nedir, bütçe nasıl hazırlanır? Çünkü bürokrasiyi perişan ettiler.

“GELSİN PARLAMENTODA REDDETSİN BAKAYIM, NASIL REDDEDİYORMUŞ”

(Kademeli emeklilik vaadi için iktidarın ‘Meclis çoğunluğu bizde’ açıklamasına ilişkin) O ‘vermeyeceğiz’ diyor ama biz vereceğiz. ‘Parlamentodan geçiremezsin’ diyor bunu. Yazacağız, teklifi hazırlayacağız, parlamentoya sunacağız. Gelsin parlamentoda reddetsin bakayım, nasıl reddediyormuş. Kaynağı ben bulacağım, o bulmayacak. Parayı ben bulacağım, o bulmayacak. 15 bin TL, Kurban Bayramı’nda hesabına yatacak. İlk, geleceğiz, kanun teklifini hazırlayacağız. Çıksın desin ki ‘Parlamentoda çoğunluğumuz var. Biz emekliye bu parayı vermeyeceğiz.’ Söylesin bakayım.

“HER ŞEYİ EĞER MAKUL VE MANTIKLI BİR ZEMİNE OTURTURSANIZ KAYNAK BULMANIZ MÜMKÜNDÜR”

(Kaynakların nasıl sağlanacağına ilişkin yöneltilen soruya) Türkiye, zengin bir ülke. Kaynakları yeterli olan bir ülke. Yeter ki bu kaynakları sağlıklı, düzgün kullanın. Eğer siz ciddi bir tasarruf yapabilirseniz, savurganlıkları önlerseniz, emekliye vereceğiniz 15 bin TL’den çok daha fazlasını tasarruf etmiş olursunuz. Artı, Türkiye şu anda çok zor durumda. Ben bunun farkındayım. Ama yurt dışından gerçekten çok iyi olanaklarla kredi almak mümkün. Örneğin deprem konutlarının yapılmasıyla ilgili olarak 5 yıl ödemesiz, 20 yıl çok düşük faizlerle kredi veren kuruluşları biliyoruz. Çin’den bu konuda ilk sözleşmeler de bize ulaştı. Her şeyi eğer makul ve mantıklı bir zemine oturtursanız kaynak bulmanız mümkündür. Bunun yolu; ülkenizde can ve mal güvenliği olacak. Yani yabancı sermaye, buraya gelirken diyor ki ‘Can ve mal güvenliğim var mı’ diyor. ‘Varsa gelirim, yoksa gelmem’ diyor. Biz, demokrasiyi getirmeyi taahhüt ediyoruz. Kaynaklar da Türkiye’ye gelecek. Ama altını çizerek söylüyorum; temiz para. Uyuşturucu parası değil, temiz para gelecek. Borç olarak da değil, gelip Türkiye’ye yatırım yapacak. Türkiye’nin büyümesine, kalkınmasına katkı sunacak. Kaynağımız, imkanlarımız var. Her türlü alandan yararlanabilirsiniz.

“BANA GELİNCE ‘KAYNAK NEREDEN BULACAKSIN’”

Onlar nereden kaynak bulacaklarını anlatıyorlar mı? Bana gelince ‘Kaynak nereden bulacaksın’. Kaynağı, keşke karşıma gelseler de beraber oturup konuşabilsek, yaptıkları savurganlıkları anlatabilsem, kaynağı nasıl bulacağımızı anlatabilsem, bu ülkeye nasıl paranın geleceğini anlatabilsem. Bütün bunların hepsi mümkün. Benim Londra’ya gidişim, Londra’da sermaye çevreleriyle konuşmam, Türkiye’nin temiz para gelmesi, yatırım yapılması…

“KAYNAK YOK MU? BİZ HEPSİNİ TÜKETTİK Mİ”

(Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıkladığı ‘Körfez ülkelerinde gelen paraya’ ilişkin yöneltilen soruya) Kaynağı nereden bulacaksınız sorusunu niye soruyorlar? Kaynak yok mu? Biz hepsini tükettik mi? Onlar tamamını aldılar, biliyorum. Kimlere verdiklerini de gayet iyi biliyorum. Beşli Çeteleri de ben gayet iyi biliyorum. Yurt dışına nasıl götürdüklerini de ben gayet iyi biliyorum. Ben, o paraların tamamını Türkiye’ye getireceğim. Hiçbir devlet, bir başka ülkenin soyulmasına ‘evet’ dememiştir. Hiçbir uluslararası mahkeme de ‘Bir ülkeden çalınan parayı sen geri götüremezsin’ dememiştir. Biz, bununla ilgili olarak da bütün çalışmaları yaptık. Rakamı da verdim, 418 milyar dolar. Bu 22 yıl içinde götürdükleri parayı; Amerika’ya, Almanya’ya, Hollanda’ya, İngiltere’ye götürdüklerin biliyorum. Amerika’da, Almanya’da, Hollanda’da, İngiltere’de bütün bu paraların hangi bankalarda olduğunu herkes biliyor. Bilmeyen sadece bizim halkımız.

“‘PARAYI NEREDEN BULACAKSIN’, ASLINDA DEVLETİ İFLAS ETTİRDİKLERİNİN İTİRAFIDIR. BEN PARAYI BULACAĞIM”

Trump ne dedi, ‘Bak beni kızdırma, senin mal varlığını açıklarım.’ Demek ki Amerikalı bunu biliyor. Biz neden bilmiyoruz? Bu paraların tamamı Türkiye’ye gelecek. Kaçan paralar, büyük paralar. Bu paraların tamamı Türkiye’ye gelecek. Şimdi ‘kaynak yok’ diye itiraf ediyorlarsa ‘paraları tükettik’ anlamına geliyor. Körfez ülkelerinden para gelecekmiş. Türkiye Cumhuriyeti devletini yöneten birisi, gidip para dilenmez, nokta. Milli Kurtuluş Savaşı vermiş bir devletin başkanı, başka bir ülkeye gidip para dilenmez. Hakaret ettiği adamın ayağına gidip kapısında beklemez. ‘Sana 3-5 kuruş verdim, al sadaka diye harca’ diye veriyorsa bu ülkeye, biz bunu kabul etmeyiz. Bu ülkeyi kuranlar, yumurta satarak şeker fabrikalarını kurdular. Bu ülkeyi kuranlar, el avuç açmadan demir ağlarla ördüler Türkiye’yi. Bu ülkeyi kuranlar, hiçbir yerden dilenmeden Kırıkkale’de gidip entegre savunma sanayiyi kurdular. Biz bilmiyor muyuz? Hepsini biliyoruz. Ama bunlar paraları aldılar, yediler, yandaşlarına yedirdiler. Yurt dışına kaçırdılar. Şimdi kapı kapı dolaşıyorlar, kim bana para verecek diye. Bizim bu tür paralara ihtiyacımız yok. Biz, saygın bir devletiz, Milli Kurtuluş Savaşı’nı veren bir devletiz. Biz, bütün mazlum ülkelere örnek olan bir devletiz. O Cumhuriyet’i kuranlar, bütün bunları yaptıktan sonra Osmanlı’nın borcunu son kuruşuna kadar ödemişlerdi. Kimseye el avuç açmamışlar. Biz niye yapmıyoruz, her türlü imkanımız var. ‘Parayı nereden bulacaksın’, aslında devleti iflas ettirdiklerinin itirafıdır. Ben, parayı bulacağım.

“HANGİ GEREKÇEYLE BU DAVAYI SATTINIZ”

(Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Körfez ülkelerine seçim sonrası şükran turu yapacağını söylemesini nasıl değerlendirdiği üzerine) Şükran turu, şu demek; çok zor durumda kaldım, siz beni kurtardınız. Size geliyorum, teşekkür ediyorum, beni kurtardığınız için. Arkasındaki ilişkileri biliyoruz. Bu ülkede davayı satana ne denir? Kaşıkçı davasını satana ne denir? AK Parti’ye, MHP’ye oy veren kardeşlerime seslenmek isterim; Türkiye Cumhuriyeti devletinde işlenen bir cinayetin burada sorgulanması ve soruşturulması, yargılanması gerekirken siz hangi gerekçeyle bu davayı sattınız? Bu davanın satılması Türkiye Cumhuriyeti devletinin ne kadar lehine oldu? Ne için sattınız bu davayı? Hangi akılla, mantıkla sattınız siz bu davayı? Kalktınız, dünya kadar laf ettiniz; fazla değil, bir süre sonra aldınız davayı sattınız. Kimse kusura bakmasın ama Türkiye Cumhuriyeti satılık bir devlet mi ya. Nasıl yaparsınız siz bunu? Ben bunu söylediğim zaman bir sürü laf ediyorlar. Kim bunu yapabilir?

“HANGİ ÜLKE KALKTI DA KENDİ ÜLKESİNDE İŞLENEN BİR CİNAYETİN DAVASINI BİR BAŞKA ÜLKEYE SATTI”

Bunu yapanlarda insan sevgisi, ülke sevgisi, vatan sevgisi yoktur. Bunu yapanlar, tamamen kendi çıkarları ve iktidarda kalmak için yapıyorlar. Bir insan, iktidarda kalmak için bunları yapmamalıdır. İhanettir bu ülkeye. Hangi ülke kalktı da kendi ülkesinde işlenen bir cinayetin davasını bir başka ülkeye sattı? Bana söylesinler ya. Dünyada hangi ülke yaptı? Paranın karşılığı. İradenizi parayla sattığınız andan itibaren karşı tarafa teslim olmuşsunuz demektir. ‘Beka, beka sorunu’ diyorlar. Adam diyorsa ki ‘bak beni kızdırma, senin mal varlığını açıklarım.’ Erdoğan bir şey diyor mu? Tek cümle bile kullanmıyor. ‘Araştıramazsın’ demiyor mesele, ‘bir şeyim yoktur’ demiyor mesela. Bu, emperyal güçler seni satın almış demektir. Sen onların yanında tık dahi edemezsin. Yapıyor da zaten. Ortalıkta bir de kahraman diye geziyor. Ne kahramanı ya. Sen mal varlığının hesabını veremiyorsan sen bu ülkeye hizmet edemezsin zaten.

“KUL HAKKI YEMEK GÜNAHSA KUL HAKKI YİYENLERE OY VERMEK, O GÜNAHA ORTAK OLMAK ANLAMINA GELMİYOR MU”

(Kurgu videolar, montaj görüntüler…) İnançlı seçmene seslenmek isterim; kul hakkı yemek en büyük günah mı? En büyük günah. Yüce yaratan diyor ki ‘Bütün günahlarınla gelebilirsin ama kul hakkı ile karşıma gelme.’ Kul hakkı yemek günahsa kul hakkı yiyenlere oy vermek, o günaha ortak olmak anlamına gelmiyor mu? Ortak olma anlamına geliyor. Verme kardeşim. Kul hakkı yiyene niye oy veriyorsun? Bir de temiz, ahlaklı insanlara oy ver. Bu, kul hakkı yeme, devleti soyma; vatandaş, elektrik düğmesine bastığında 4; musluğu açtığında 5 çeşit vergi ödüyor. Bu paraların hizmet olarak dönmesi lazım. Vatandaşa hizmet olarak dönmeyip de birilerinin cebine konuyorsa o kul hakkı yemedir.

“BİR CUMHURBAŞKANI ADAYI MONTAJ VİDEOLARA SIĞINIR MI ALLAH AŞKINA YA”

Montajlara gelince. Bürokratik hayatım da dahil, bugüne kadar yaşamımda gördüğüm seçimlerin en kirlisini yaşıyoruz. Gündem tamamen montaj videolar üzerine inşa edilmiş vaziyette. Yalan, iftira üzerine işlenen şeyler. Ya yalan söylemek günah değil mi ya Allah aşkına. Montaj yapıyorsunuz, sesleri taklit ediyorsunuz, görüntüleri getiriyorsunuz ve bununla kendi halkına, vatandaşına yalan söylüyorsun. Sahte video yapan adama sahtekâr denir. Sahtekâr adamdan cumhurbaşkanı olur mu? Şimdi herkes elini vicdanına koysun ve düşünsün. Sahte video var mı? Evet var. ‘Evet, bunlar düzmece’ dedi mi? Evet dedib ‘Montaj’ dedi mi? Evet dedi. İtiraf etti mi? Evet etti. Bir cumhurbaşkanı adayı montaj videolara sığınır mı Allah aşkına ya. Bunu yapan kişiye sahtekâr denir. Sahtekardan cumhurbaşkanı olur mu ya Allah aşkına. Bu kadar iftira, yalan nasıl oluyor ya. Memleketin bu kadar sorunu varken bu yalan, bu iftira nedir Allah aşkına ya. O yüzden diyorum vatandaşa; kardeşim, sandığa gidiyorsan elini vicdanına koy, öyle git. Allah’tan kork. Bu kadar yalan, iftira olur mu? Hangi dinde var?

“EĞER BİR TERÖR ÖRGÜTÜYLE MUHATAP OLDUYSAM, EĞER BİR TERÖRİSTLE YAN YANA GELİP KONUŞTUYSAM ALLAH BELAMI VERSİN”

Onlarla oturup konuşan o. Günün 24 saati bizi karalayan, onlarla konuşan o. Her türlü suçlamaya biz muhatap oluyoruz. Biz devleti yönetmiyoruz ki. Efendim, işte ‘Kılıçdaroğlu Kandil’le konuşuyor, görüşüyor’ diyor. Bunu söyleyen insanı, insan olarak kabul etmiyorum. Kardeşim, sen bir devleti yönetiyorsun. Bu devlette bir Milli İstihbarat Teşkilatı denen bir kurum var. Eğer ben Kandil’le görüşüyorsam, PKK’yla görüşüyorsam sen bunun delillerini çıkarırsın, elime de kelepçeyi vurursun, atarsın mahkemeye. Peki niye iftira atıyorsun? Hangi gerekçeyle iftira atıyorsun? Eğer bir terör örgütüyle muhatap olduysam, eğer bir teröristle yan yana gelip konuştuysam Allah belamı versin. Aksi halde, bu iftirayı atanın Allah belasını versin, nokta. Başka ne söyleyeyim ben? İnsanda biraz ahlak olur. Konuşuyorlarmış. Onları kim konuşturuyor? Kandil’dekileri kim konuşturuyor? Kandil’dekilerin konuşması benim lehime mi, onun lehine mi? Akıl var, mantık var. Onun lehine. Çünkü konuşturan o, söyleten o. Aklı başında olan herkes bunu bilir.

“SALİH MÜSLİM’İ DEVLETTE KİMİN KONUŞTURDUĞUNU DA BİLİYORUM. YERİ GELİRSE ONUN İSMİNİ DE AÇIKLARIM”

Kandil’in anahtarı onun cebindedir zaten. Salih Müslim’i terörist ilan ettiler değil mi? E onu üç, dört sefer Türkiye’ye davet eden o, kırmızı halılar seren o. Ben mi davet ettim? O etti. O konuştu. Terörle mücadele böyle yapılmaz. YPG’nin kurucularındandı. Kırmızı halılar serdiler. Şimdi o da konuşmuş. Salih Müslim’i devlette kimin konuşturduğunu da biliyorum. Yeri gelirse onun ismini de açıklarım. Biliyorum. Devletin en hassas kurumlarında çalışıp, devleti için değil Saray için çalışanlar onları konuşturuyor. Biz bunları biliyoruz. Oradaki unsurları var, onlar konuşturuyorlar. Biz bunu da biliyoruz. Devletin hassas kurumu derken herhalde Tapu İdaresi değil.

“‘HIRSIZLIK YAPANA, YOLSUZLUK YAPANA SORUŞTURMA VE KOVUŞTURMA AÇILMAYACAK’ DİYE KANUN ÇIKARAN BİR PARTİYE SİZ NASIL ELİNİZ TUTAR DA OY VERİRSİNİZ”

Devlette çürüme var. Her kurumda çürüme var. Yargıdaki, parlamentodaki çürüme nereye sirayet ediyor? Dedim az önce, 2 milyon dolar rüşvet alıyor, parlamentoya milletvekili olarak geliyor. Allah aşkına ya. TBMM’den, ‘Tasarruf Mevduat Fonu’nda hırsızlık yapabilirsiniz, yolsuzluk yapabilirsiniz. Bununla ilgili yolsuzluk, hırsızlık yapanlar hakkında kovuşturma, soruşturma yapılamaz’ diye kanun çıktı. Yani gidip herhangi bir iş adamının fabrikasına çökebilirsiniz. Meclis’ten kanun çıktı ya. Ben şimdi tekrar mütedeyyin kardeşlerime seslenmek isterim; ‘hırsızlık yapana, yolsuzluk yapana soruşturma ve kovuşturma açılmayacak’ diye kanun çıkaran bir partiye siz nasıl eliniz tutar da oy verirsiniz? Ben, bunu bütçe konuşmasında söyledim. AK Parti milletvekillerine dönerek, ‘Siz çocuklarınızın yüzüne nasıl bakacaksınız.’ Siz bunu ilkokula giden çocuğunuza anlatın, eğer ilkokula giden çocuğunuz ‘Babam doğru yapmıştır’ derseniz vallahi milletvekilliğini bırakacağım. Devleti fiilen soyulur hale getirdiler ya.

“İFTİRA ATAN ADAM, İFTİRASINI KABUL EDİYOR, BİR DE MİLLETİN ÖNÜNE ÇIKIYOR”

Hayatımda böyle lider hiç görmedim. Bu kadar yalan söyleyen ve yalanı da gittiği her yerde tekrarlayan bir insan hiç görmedim. Hiç görmedim. Böyle bir Müslümanlık anlayışıyla da hiç karşılaşmadım. Hiç ama. Nasıl Müslüman imiş bunlar ya. Nasıl inançlı bunlar ya. Şeytanın aklına gelmeyen, bunların aklına geliyor vallahi billahi. Bunların Müslümanlıkla bir ilgili de yok. İftira atamazsınız bir insana ya. Yalan söyleyemezsiniz. Eleştirebilirsiniz, eyvallah. Saçın şöyledir, kaşın böyledir, gözün şöyledir, yürüyüşün böyledir, cümleyi şöyle kurdun… Ben bunu anlarım. Ama yalan söylenir mi, iftira atılır mı? İftira atan adam, iftirasını kabul ediyor, bir de milletin önüne çıkıyor. Yani söylüyor bunu tezgâh olduğunu.

“BİR KAMU GÖREVLİSİNİ AÇIKLAMAK DOĞRU OLMAZ”

(İktidarın İmralı ile görüşmesine ilişkin yöneltilen soruya) Kendilerini desteklemesi için belli görüşmeler yapılıyor, gizli kapaklı görüşmeler. İsim açıklarsam doğru olmaz… İmralı’yla da belli aralıklarla görüşüyorlar. Görüşmelerin amacı; kendilerine destek vermesi için ikna turları var. Biz bunu da biliyoruz. Açıklamak doğru olmaz. Bir kamu görevlisini açıklamak doğru olmaz.

“BİR İKTİDAR PARTİSİ, BİR TERÖR ÖRGÜTÜNDEN NASIL MEDET UMAR YA”

İktidar partisi medet umuyor. Bir iktidar partisi, bir terör örgütünden nasıl medet umar ya. Nasıl medet umar ya. Akıl alacak şey değil… Rahmetli Ecevit, terörü bitirmişti. Biz bunu gayet iyi biliyoruz. Herkes tanığıydı zaten bunun. Terörden medet umduğunuz andan itibaren terör sorununu çözemezsiniz. Devleti terör örgütüyle muhatap ederseniz bu sorunu çözemezsiniz. Baştan söyledim. ‘Bu sorunun çözüm adresi TBMM’dir’ diye. Çünkü onlar devleti nasıl yöneteceklerini bilmiyorlardı. Ama ben, devlette 27 buçuk yıl çalışan birisi olarak sorunun çözüm adresini, TBMM’yi gösterdim. En sonunda geldiler, ‘Evet haklıymışsın’. İyi de aradan geçen zaman, aradan geçen kayıplar, aradan geçen şehitler… Bütün o şehitler ne oldu? O kadar büyük ağır bedeller niye ödendi? Devlet böyle mi yönetilirdi? Terörün kökünün kazınması lazım, bizim bölgemizde de Orta Doğu’da da. Orta Doğu ülkeleriyle iş birliği yapılması lazım. Terörü besleyen unsurlar var. Teröre silah, maddi destek verenler var. Bu desteği verenler, bize dost gibi görünen pek çok ülke. Biz bunları da biliyoruz. Aslında devlet de biliyor. Bu sorunu çözmek için bir siyasi iradeye ihtiyaç var. Bu siyasi irade yok. Siyasi irade de terörü kullanıyor.”